Hakon Kornstad
Bazen saksafon çalmamın aslında sadece bir tesadüf olduğunu düşünüyorum. Hatta bazen şaka yollu söylerim; saksafonu o kadar da sevmiyorum aslında. Yapılabilecek o kadar çok güzel ses var ki.
Sanırım bu düşünce beni saksafonun neler yapabileceğini keşfetmeye iten ilhamın ta kendisiydi. Bu alternatif tekniklerde uzmanlaşmış müzisyenleri dinlemek; çok sesli çalmayla akorlar üretmek, slap tonguing ile perküsyona yakın sesler ve ritimler oluşturmak ya da looper kullanarak sesleri üst üste bindirmek...
Cazda, yani geldiğim yer olan cazda, saksafon genellikle ön planda olan solo bir enstrümandır. Ama ben artık “orta alanda” yer alabilecek sesler yaratıyordum. Eski kayıtlarımı dinlemek benim için çok ilginç—bu keşiflerle o kadar gurur duyuyordum ki, neredeyse göstermek ister gibi çalıyordum. Şimdi, zamanla süzülüp gelen o anlara baktığımda, en güçlü olanların kaldığını görüyorum ve onlar da tıpkı diğer notalar ya da müzikal fikirler gibi doğaçlama sırasında kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Belki de bu yüzden konserlerimde ıslık çalmaya da başladım. Ana enstrümanım olmadan müzik yapmaya cesaret ettiğim anda, bir sonraki adım çok netti: daha da açılmak ve şarkı söylemeye başlamak! Sadece ilhamın ne zaman ve nasıl geleceğini bekliyordum. Ve 2009 yılında New York’ta ilk kez canlı bir opera dinledim. O andan itibaren yeni bir enstrüman inşa etmeye başladım. Bu da beni gerçekten değiştirdi ve saksafona bakışımı da dönüştürdü.
Şimdi müzikal kimliğim, tesadüf içinde bir tesadüf—bir çeşit Rus bebeği gibi birbirinin içine geçmiş tesadüfler zinciri.